Yazar, Donald Trump ve Elon Musk'ın faşizan söylemlerine duyduğu tepkiye rağmen, uykusuzluk çeken Avrupalılara karşı bir sempati duymadığını belirtiyor. Bu durumun temelinde, Avrupa'nın Türkiye'ye karşı sergilediği tutumun etkisi var. Londra'daki Ukrayna zirvesinde Hakan Fidan'ın Türkiye'yi temsil etmesi ve grubun dışında kalması, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ndeki konumunun belirsizliğini simgeliyor.
Yazar, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne dahil olmasını uzun yıllar savunan İsmail Cem'in vizyonuna ve uyarılarına rağmen Avrupa'nın Türkiye'ye karşı önyargılı ve dışlayıcı tavrına dikkat çekiyor. Türkiye'nin Avrupa için bir güç olabileceği, Ege, Kıbrıs, Kafkaslar ve işgücü gibi konularda çözüm sunabileceği ve Ortadoğu'daki dengeleri değiştirebileceği düşünülüyordu. Ancak Avrupa, Türkiye'yi sürekli olarak dışlamış ve Amerikan çıkarlarına daha yakın durmuştur.
Yazar, Avrupa'nın bağnazlığı ve miyopluğu nedeniyle Avrupa Birliği'nden soğuduğunu ve Avrasya projesini daha ikna edici bulmaya başladığını ifade ediyor. Ancak, Türkiye'nin coğrafi, tarihi ve kültürel olarak iki arada bir derede kalmaya mahkum olduğunu ve bu durumun özgün sentezler yaratma potansiyeli taşıdığını belirtiyor. Yazar, bu çift uçluluğun iyi kullanıldığında özgün sentezlere yol açabileceğini, aksi takdirde zihin karmaşasına ve hatta şizofreniye neden olabileceği endişesini taşıyor.
